Bir tanışma

Geçen sene Ali bana doğum günü hediyesi olarak İstanbul’da bir hafta sonu armağan etmişti. Tek başıma gidecek, arkadaşlarımı görecek, annelik sorumluluklarımdan azade keyfimce vakit geçirecektim. Hem yalnızca anneliğim değil, pandemi ve göçmenliğin de etkisiyle böyle bir şey yapmayalı uzun zaman olmuştu ve tam zamanında, şahane bir hediyeydi bu. Çünkü diğer tüm her şeyi bir kenara bıraktığımda bile, tam benim İstanbul’da olduğum tarihlerde TÜYAP Kitap Fuarı olacaktı. Pandemiden sonraki ilk fuar! Dahası, benim daha önce hiç gitmediğim ama çokça duyduğum o meşhur kitap fuarı!

Pazar günü, çok sevdiğim arkadaşlarımdan biriyle gidiyoruz fuara. Kitap fuarının atmosferine ve hissettiğim heyecana bir de dost sohbeti eşlik edince şahane, unutulmaz bir gün bana. İmza için, merak ettiğimiz, sevdiğimiz yayınevlerinin stantlarına bir göz atmak için veya sadece o an sohbetimizde söz konusu olan bir kitaba bakmak için dev salonda dolaşırken, uzaktan Mundi’yi görüyorum. Yeni bir yayınevi ve ve çok güzel kitaplarını okudum son dönemde. Bu yeni yayınevinden haberi olmadığnı öğrenince hemen oraya sürüklüyorum arkadaşımı. Yaklaştığımızdaysa birinin imzası olduğunu görüyoruz: “Melis Danişmend”, aydınlık yüzlü, kıvır kıvır saçlı güzel bir kadın gülümseyen gözlerle bize bakıyor. Bu güzel kadın ve ismi o kadar tanıdık geliyor ki bana ve ben onu o kadar hatırlayamıyorum ki! Üstelik, sadece bu ismi ve yüzü değil, kitabı da hatırlıyorum gibi, Instagram’da karşıma çıkan yeni çıkanlardan biri gibi. Ama işte tam olarak hatırlayamıyorum.

Yine de bu fırsatı kaçırmak istemiyorum ve masaya yaklaşıyoruz biraz da çekinerek. Bir yandan çaktırmamaya çalışıyorum çünkü tam olarak hatırlayamadığımı (şimdi çok eminim, kesin anlaşılmıştır, çünkü çok kötüyümdür rol kesme işlerinde). O ise o kadar samimi, o kadar cana yakın ki… Belki de hissetti bendeki gizli gerginliği, yatıştırmak istedi. Benle gerçekten sohbet ediyor; soru soruyor, cevabımı dinliyor ve gözleri ışıl ışıl! En çok dikkatimi çeken bu ışıldayan gözler, kızımın gözlerini hatırlatır çünkü bana ışıldayan gözler. Çok mutlu oluyorum orada geçirdiğim dakikalardan. Kitabımı da aynı samimiyetle imzaladıktan sonra fotoğraf istediğimde – daha önce imza aldığım tüm diğer yazarların aksine, beni masanın arkasına, yanına çağırıyor, “Öyle olmaz uzaktan,” diyerek. Şaşkınlık ve sevinçle gidiyorum yanına ve o anı ölümsüzleştiriyoruz. Kalbim umut umut, ışık ışık ayrılıyorum yanından.

“Ünüm, deniz suyundaki sıcak bölgeler gibiydi. Ara ara rastgelenin fark ettiği. İşin tuhaf tarafı, bu beni uzun yıllar hiçbir şekilde rahatsız etmedi. Çünkü derdim, kendimi istediğim şekilde ifade etmekti, bunun peşindeydim. Yaptığım işlerin arkasında durmak, onlara inanmak, onları sunarken başım dik durabilmek, öncelikle kendimi tatmin etmek istiyordum.”

Büyüyemeyenler, sayfa 47

bir kitap

Aradan 4 ay geçiyor, çok hastalanıyorum. Ama nasıl, öyle böyle değil, yataktan kalkamıyorum tam 3 hafta, önünde ve arkasında da birer hafta ayakta hasta geçiriyorum günlerimi. Tam da öncesinde 6 Şubat Kahramanmaraş depremi oluyor. Maddi manevi tükenmiş durumdayım. Çareyi yine kitaplarımda arıyorum. Hastalığım sebebiyle kayınvalidem destek oluyor, yatabiliyorum o nedenle analık sorumluluklarıma rağmen ve yattığım yerden kitap okuyorum durumum el verdikçe. Elim Büyümeyenler’e gidiyor, ışık gözleri hatırlıyorum, “Bunu oku, iyi gelecek,” diyor içimden bir ses. Başlıyorum okumaya. İyi geliyor.

Okudukça o imza gününü hatırlıyorum sık sık. Hani demiştim ya, gerçekten sohbet ediyor diye; o anların gerçekliğini ve samimiyetini hatırlıyorum misal, okuduklarım konuşuyor benle: “Evet, tam da hissettiğin gibiydi, gerçekti, benim işte,” diyor kitaptan bana. Ve hatırlıyorum okudukça, tabi ya! Üçnoktabir! Nasıl dinlerdim bir dönem… Ah.. Tabi ya! Radikal! Tam da benim gazete alıp okuduğum dönemde Radikal’de yazıyor, röportajlar yapıyormuş, adını oradan hatırlıyorum muhtemelen. Bir dönem siyaset bilimi öğrenciliğinin bana vermiş olduğu merak ve yetkiye dayanarak farklı kesimleri temsil eden (bir zamanlar öyle sayılabilecek gazeteler vardı Türkiye’de evet ve basılı gazete alınırdı, online gazetecilik bu kadar yaygın değildi) gazeteler alıp düzenli okumaya çalışırdım ve Radikal Gazetesi en keyifle okuduğum gazeteydi. 

Ve okudukça, ne kadar ortak duygu, düşünce ve eylemlerimiz olduğunu gördüm; okumak için aldığı(mız( gazeteleri günlük okuyamayınca bir gün okumak üzere gazetelerden oluşan minik dağlar oluşturma, hiçbir eşyayı atamama(mız), çiftlerin ayrı bireyler olarak birbirlerine alan açması daha doğrusu açmaması konusundaki düşünceleri(miz), yazarlık hayali(miz) ve daha pek çok şey… Anlaşılmak gibi, kucaklanmak gibi, sıvazlanmak gibi bir şey… Biraz önce bu yazı için okurken altını çizdiğim yerleri tekrar okudum, ki bir hayli fazlalar, yine içim ısındı ve yine kalbim aktı kitaba da yazarına da.

Kendi yaşantısından bir yılı, 2016 yılını, temele koyarak, o yıl yaşadıklarından yola çıkarak belki de, tüm hayatına katman katman uzanmış, yaşadıklarından öğrendiklerini, gördüklerini, duygu ve düşüncelerini yazmış bu ilk kitabında, 4 mevsim başlıkları altında. Bir kurgu edebiyat ürünü olmamasına rağmen, şaşırtıcı bir akıcılığı var, elimden bırakamadım. Şaşırtıcı diyorum, çünkü bu kategorideki kitapları daha uzun zamana yayarak okurum genelde ama bu kitap öyle olmadı, bir solukta aktı. Çok, çok sevdim. Ve en başta dediğim gibi, iyi geldi.

İyi ki o gün yolum kesişmiş, tanışmışım kendisiyle ve o tanışmanın anısıyla okuma fırsatım olmuş kitabını. 

Ve umarım yazmaya devam eder Melis Danişmend, müziği gibi, yazarlığını da hayatımıza yoldaş edebiliriz, ışık ışık. 


14 Mart 2023


“Hayatın en sihirli taraflarından biri, yaşın ilerledikçe ve hayatın sırlarını azar azar öğrendikçe her şeyin gelip geçici, her şeyin alışılabilir, her şeyin normal olduğunu kanıksamak oluyor. Yıllar, beklemediğin (ya da aslında belki de hasretle beklediğin) bir hediyeyle geliyor:
Anlamayla.
Alışmayla.
Kabullenmeyle.”

Büyüyemeyenler, sayfa 18

“Müziğe aşıktım. Müzik yapmadan bir ömrü tamamlasam, ağır pişmanlıklarla ölürdüm. Müzik en büyük maceramdı. Yazı ise beni hiç yarı yolda bırakmayacak o güvenli liman. Daha olgun ve daha sakin. Hayatta aynı anda iki aşkı yaşamanın ne olduğunu – üstelik kimsenin hayatını karartmadan – bu vesileyle öğrenme imkanına sahip oldum. Bir tarafta son derece güçlü bir tutku, diğer tarafta dinginlik ve sağduyu.”

Büyüyemeyenler, sayfa 40,41

Yorum bırakın